facebook-icongoogle-iconinstagram-iconpinterest-iconyoutube-icon



444 0 714

Riskli Gebelikler

RİSKLİ GEBELİKLER

Riskli gebelik, gebelik sırasında anne yada bebekte olumsuz sonuçları olabileceği için takibinin daha özenli ve sık yapılması gereken gebeliklerdir.
Gerekli durumlarda sorunun ne olduğuna bağlı olarak bu gebeliklerin takibinde kadın doğumcuya dahiliye uzmanı, kardiyolog, nörolog gibi başka branş hekimleri yada perinatoloji uzmanları (perinatolog) eşlik edebilir. Perinatoloji kadın doğumun riskli gebeliklerle ilgilenen yan dalıdır.

ANNEYE BAĞLI RİSKLER

Yüksek tansiyon: (Gebelik tansiyonu ve Preeklampsi)

Gebelik süresince yüksek tansiyon dikkat edilmesi gereken konuların başında gelir. Bu nedenle tansiyon düzenli olarak takip edilmelidir.
Gebelikte kan basıncı yükselirse, plasentaya olan kan akımı azalır bunun sonucunda bebeğe taşınan besin ve oksijen azalır, zamanla bebeğin gelişimi yavaşlar.
Hipertansiyon bazı anne adaylarında gebelikten önce de olabilirken, bazılarında gebelikte ortaya çıkabilir.
Gebelikten önce de olan kronik hipertansiyon söz konusu ise anne adayının ilaçları gebeliğe uygun olarak düzenlenir, bebek ve anne yakın takip edilir. Doğumdan sonra da hipertansiyon problemi devam edecektir.
Yüksek tansiyon gebeliğin 20. haftasından sonra çıkarsa gestasyonel hipertansiyon ( gebelik tansiyonu) olarak adlandırılır. Gebelik hipertansiyonu bebek doğduktan sonra normale döner.
Eğer gestasyonel hipertansiyona ellerde , ayaklarda , yüzde ödem ve idrar testinde  protein pozitifliği eşlik ederse ‘preeklampsi’ ( gebelik zehirlenmesi) denir. Yüksek tansiyon ve ödeme bağlı olarak  baş ağrısı ve görme bulanıklığı yaşanabilir.
Preeklampsi varlığında anne adayının tansiyonun kaça kadar yükseldiği, beraberinde baş ağrısı , görme bulanıklığı olup olmadığı, 24 saat biriktirilen idrardaki protein düzeyi , bebeğin etkilenip etkilenmediği değerlendirilerek gebeliğin bundan sonrasında ne yapılacağına karar verilir. Bu süreçte annenin hastaneye yatışı gerekebilir.
Preeklampsi hafif düzeyde ise anneye tansiyon ilacı başlanıp yakın tansiyon ve ultrason takibi, tekrarlayan idrar testleriyle gebelik devam ettirilip doğum beklenebilir.
Preeklampsi şiddetli ise hem bebek hem anne için ölüme bile yol açabilecek kadar ciddi sonuçları olabilir . Bu durumda yapılacak tedavi en kısa zamanda bebeğin doğurtulmasıdır çünkü tek tedavi doğumdur. Doğum suni sancıyla başlatılabilir ya da sezaryen gerekebilir.
Doğum sonrasında annenin medikal tedaviyle tansiyonları kontrol altına alınana kadar hastanede kalması gerekir. Genellikle doğumdan kısa süre sonra tansiyonlar normale düşer.
Şiddetli preeklampsi olan bir annenin sara nöbeti benzeri nöbet geçirmesi ‘eklampsi’ olarak adlandırılır. Bu durumda annenin bilinci kapanır, böbrek, beyin, kalp ve göz gibi organları zarar görebilir, kafa içi kanama geçirebilir, yoğun bakım ihtiyacı olabilir, anne ölümü ile dahi sonuçlanabilir.
Önerim; Görüldüğü gibi gebelikte tansiyon yüksekliği çok önemsediğimiz bir durumdur. Önlem almak için, düzenli egzersiz yapın, proteinden zengin ve düzenli beslenin, kontrollü kilo alın, bol miktar sıvı tüketin ve hamilelik boyunca tuz tüketimini kısıtlayın.

Normalden daha zayıf yada kilolu olmak yada hamilelikte  aşırı kilo artışı :

Hamilelik süresince ortalama 9-12 kilo alınması idealdir.
Başlangıç kilosu çok düşük olanların gebelikte de yeterince kalori, protein, vitamin ve mineral almadığı durumlarda bebekte gelişme geriliği, su azlığı, erken doğum düşük doğum ağırlığı ve yenidoğan yoğun bakım ihtiyacında artma gibi riskler olabilir.
Anne adayının başlangıçta kilolu olması yada gebelikte fazla kilo alması bazı riskleri de beraberinde getirir. En önemlisi artmış gebelik diyabeti ve hipertansiyon riskleridir. Bu anne adaylarında bebek de kilolu olabilir, vajinal doğum daha zor geçebilir. Sezeryanla doğum oranı artar.
Ayrıca fazla kilolar gebelik süresince, eklemlerde ağrı ve gerginlik, nefes darlığı, kasık ve sırt ağrıları ve yorgunluğa neden olur.
Bu konuda detaylı bilgi için gebelikte beslenme yazımı okuyabilirsiniz.
Önerim; hamilelikte normalden daha zayıf yada kilolu iseniz yada gereğinin çok üzerinde kilo alıyorsanız mutlaka diyetisyen takibinde olun.

Annede diyabet (Tip 1-2 diyabet yada gebelik diyabeti) :

Anne adayında önceden diyabet olabileceği gibi gebeliğe bağlı diyabet de meydana gelebilir.
Önceden diyabeti olan kadınlar gebe kalmadan önce hekimlerine bilgi vermeli ve diabetin kontrol altından olduğundan, kan şekerlerinin normal olduğundan emin olduktan sonra gebe kalmalıdırlar.
Gebelik öncesinde diyabeti olup, kan şekeri iyi kontrol edilmeyenlerde gebeliğin ilk haftalarında düşük riski ve anomalili bebek doğurma sıklığı artar. Özellikle son 3 aylık kan şekeri seviyesini gösteren HbA1c ,%6 nın üzerinde olanlarda risk yüksektir.
Normalde %3 civarında olan anomali sıklığı %10-13 lere kadar çıkabilir. En sık rastlanan anomaliler kalp anomalileri ve sinir sistemi ile ilgili anomalilerdir.
Gebelik diyabeti genellikle 24. haftada ortaya çıkar ve doğum yada lohusalık sonrasında düzelir. Gebelik diyabeti ortaya çıkan kadınlarda yaşamlarının daha sonraki dönemlerinde diyabet gelişme riski vardır.
Gebelik diyabeti için risk grubunda olan anne adayları; normalden kilolu olanlar, ailesinde diyabet olanlar, 35 yaş üzeri olanlar, polikistik over sendromu olanlar, daha önce tekrarlayan düşük, ölü doğum yapmış olanlar, daha önceki gebeliklerde diyabet yaşamış yada 4000 gr üzeri bebek doğurmuş olanlardır.
Gebelik takibi sırasında annenin fazla kilo alması, bebeğin iri olması, bebeğin suyunun artması , sık idrar yolu enfeksiyonu ve sık vajinal mantar enfeksiyonu olması gibi durumlarda da gebelik diyabetinden şüphe edilir.
Tanı koymanın en doğru yolu şeker yükleme testidir. 50 gr glukozla 1 saatlik yada 75 gr glukozla 2 saatlik şeker yükleme testleri yapılır. ( Bu testler hakkında detaylı bilgiye gebelik takibinde yapılan testler konusunda ulaşabilirsiniz).
Gebelikte diyabeti saptanan hastalar kadın doğum hekimi yanında , bir dahiliye uzmanı yada endokrinolog tarafından izlenmelidir. Ayrıca mutlaka bebeğin anomali taraması için detaylı ultrasonun ve kalp ekosunun perinatolog tarafından yapılması önerilir.
Diyabetli annenin gebeliğinde görülebilecek problemler;

----Bebeğin normalden iri olması (4000 gr üzeri) ve buna bağlı vajinal doğumda zorluk en çok karşılaştığımız sıkıntıdır. Annenin kan şekerinin yüksek oluşu bebeğin pankreasından insülin salgısını arttırır. İnsülin artışı karaciğerde glukojen sentezine, yağ yapımının artışına ve sonuç olarak bebeğin iri olmasına (makrozomi) neden olur. Ayrıca anne karnında pankreas yüksek glukoz uyarısına maruz kaldığı için bebekte de ileride diyabet gelişme riski artar.

----Bebeğin suyunun normalden fazla olması (polihidramnios) sık görülen bir durumdur. Polihidramniosa bağlı olarak su kesesinin erken açılması, doğumda kordon sarkması, bebeğin eşinin rahimden erken ayrılması gibi riskli durumlar yaşanabilir.

----Bebeğin anne karnında ölme riski %10 a kadar çıkabilmektedir.

----Bebekte yenidoğan döneminde hipoglisemi,sarılık, kalsiyum düşüklüğü, magnezyum düşüklüğü gibi metabolik sorunlar daha fazla görülür. Bu bozukluklar nedeniyle bebekte nöbet geçirmeye bağlı beyinin oksijensiz kalması ve sekel kalması dahi söz konusu olabilir.

----- Bu bebeklerin anne karnında akciğerleri daha geç  olgunlaşır. Bu nedenle doğum sonrası solunum problemleri nedeniyle küvöz ihtiyaçları artar.

Anne açısından;

----gebelik tansiyonunun da eklenmesi riski,

----doğum sonu kanama riski ,

----kalıcı diyabet gelişme riski,

----enfeksiyonlara yatkınlık riski,

----dikişlerde zor iyileşme yada açılma riski,

oldukça yüksektir.

Takip ve tedavide en önemli nokta açlık ve tokluk kan şekerinin normal seviyelerde kalmasının sağlanmasıdır. Yapılan ölçümlerde, açlık kan şekeri 95 mg/dl ve altında, tokluk 1. saat kan şekeri 140 mg/dl ve altında, tokluk 2. saat kan şekeri ise 120 mg/dl ve altında olmalıdır.
Öncelikle egzersiz ve diyetle kan şekeri düzenlenmeye çalışılmalı, kan şekeri yüksek olanlarda antidiyabetik ilaçlar yada insülin başlanmalıdır.
Gebelikte diyabeti olan anne adayları da vajinal doğum yapabilir. Fakat genellikle bebeğin iri olması, bebeğe giden damarların etkilenmesiyle yada plasentanın ayrılmasıyla bebek kalp atışlarının düşmesi gibi sebeplerden sezaryen gerekliliği olabilmektedir.
Bebeğin 4000 gr üzerinde olması sezaryen gerektiren bir durumdur. Çünkü bu durumda vajinal doğumda ‘omuz takılması’ dediğimiz ‘doğumda baş doğduktan sonra omuzların doğumunda zorluk yaşanması’ durumu söz konusu olabilir. Bu sırada bebeğin köprücük kemiğinde kırılma , kola giden sinirlerinde hasarlanma ve kolda hareket kısıtlılığı olabilmektedir. Ayrıca iri bebek doğumuna bağlı annenin vajeninde derin yırtıklar ve doğum sonu kanama fazla olabilmektedir.
Diyabetik anne bebeklerinin akciğer gelişiminin daha yavaş olması, doğumdan sonra solunum sıkıntısı ve küvöz bakımı ihtiyacının daha fazla olması nedeniyle doğumunun 38. haftadan önce olmasını tercih etmeyiz.
Önerim; gebelikte şeker yükleme testinin zararlı olduğunu savunan hekimler olsa da kadın doğum derneklerimiz bu konuda net olarak görüş bildirmişler ve yapılmasının gerekliliğine vurgu yapmışlardır. Diyabetin zararlarını   göz önüne alırsanız özellikle de riskli gruptaysanız mutlaka şeker yükleme testi yaptırmalısınız.

Tiroid hastalıkları: 

Tiroid bezi boynumuzun orta kısmında yer alan ufak kelebek şeklinde bir bezdir. Tüm vücut fonksiyonlarını ve metabolizmayı düzenler.
Tiroid bezinin normalden az yada fazla çalışması  anne ve bebeğin sağlığını tehdit eder. Tiroid hastalıkları gebelik öncesinde tedavi edilip kontrol altına alınmalıdır.
Gebelerde bezin fonksiyonunu TSH ve serbest T4 adlı kan testleri ile takip ederiz.

Gebelikte hipotiroidi:

Annenin tiroid bezi yetersizliği sonucu yeterince hormon salgılayamamasıdır.
En önemli sebebi iyot eksikliği olan bölgelerde yaşayanlarda iyot yetersizliği yada iyot yeterli bölgelerde otoimmün tiroid hastalığıdır (Hashimato tiroiditi).
Gebelikte iyot eksikliğini önlemek için iyotlu tuz, deniz ürünleri ve iyotlu vitamin takviyeleri ile günlük 250-300 mikrogram iyot alınması sağlanmalıdır.
Sebebinin araştırılması için kanda tiroid otoantikorları düzeyi bakılabilir ve tiroid bezi ultrasonu yapılır. Bu değerlendirmeler ve takip için dahiliye uzmanı yada endokrinoloğa başvurulabilir.
Hipotiroidi gebelik öncesi dönemde saptanırsa gebelikten önce tiroid hormonu yerine koyma tedavisine başlanır. Gebeliğin başında yapılan testlerde saptanırsa gebeliğin ilk haftalarında tiroid hormon ihtiyacı %30-50 artacağı için tedavi hemen başlanır.
Tedavide eksik olan hormon yerine konulur. Tiroid hormonu içeren bu ilaçlar bebekte anomaliye yol açmayan son derece güvenli ilaçlardır. İlaç , sabah kahvaltısından yaklaşık 20 dakika önce tek başına alınmalıdır (kan ilacı ve diğer ilaçları aynı anda alınması ilacın etkisini düşürebilir).
TSH değerinin 2,5 Mu/L değerinin altında olması önerilir. Buna göre belirli aralıklarla TSH testi yapılarak ilacın dozu ayarlanabilir.
Hipotiroidinin olumsuz sonuçları arasında; düşükler, gebelik zehirlenmesi (preeklampsi) ,doğum sonrası kanama riski, yenidoğan bebekte doğumsal hipotiroidi ve en çok da çocukta zeka ve bilişsel fonksiyon bozuklukları bulunmaktadır.

Gebelikte hipertiroidi:

Tiroid bezinin normalden fazla çalışmasıdır.Daha nadir görülen bu durum genellikle gebelikten önce de vardır.
Hipertiroidi annede düşük, gebelik hipertansiyonu, erken doğum riski, anemi, enfeksiyon, kalp ritm bozuklukları ve daha ilerlemiş olgularda kalp yetmezliği ve tiroid krizine yol açabilir. Bebek açısından anne karnında gelişme geriliği, ölü doğum ve erken doğum olası istenmeyen sorunlardır.
Önerim; gebelik öncesinde tiroid fonksiyonu testlerinin yapılmasıdır.

Anne yaşının küçük yada ileri olması:

Anne yaşının 18 in altında olması bizim için gebeliği riskli kılar çünkü başta üreme organları olmak üzere tüm vücut henüz bu yüke hazır değildir.
Net bir sınır olmamakla birlikte 35 yaş üzeri ‘ileri anne yaşı’ olarak kabul edilir. Günümüzde kadınların çalışma hayatında daha çok yer almasıyla gebelik planlarını ertelemesi sonucu 35 yaş üzeri gebelikler oldukça artmıştır.
Artan riskler şöyle sıralanabilir;

----İlk olarak 35 yaşdan sonra gebe kalabilme potansiyeli giderek azalmaya başlar. Bu azalma 37 yaştan sonra hızlanır. Bunun nedeni kadın vücudundaki yumurtalık havuzunun giderek tükenmesidir.

 ----İleri yaş kadınlarda bozulan yumurta kalitesi nedeniyle  bebekte başta  Down Sendromu olmak üzere kromozomal anomali ortaya çıkma olasılığı yükselir. Anne adayınının yaşı arttıkça riskin de arttığı bilinir. Anne ve baba adayı bu risk ve yapılabilecek tarama ve tanı testleri hakkında  bilgilendirilmelidir. (Bu testler hakkında detaylı bilgi için gebelik takibi konusunu okuyabilirsiniz).

----Gebelikte yüksek tansiyon çıkma olasılığı artar.

----Gebelik diyabeti görülme olasılığı artar.

----Düşük ve erken doğum riski artar.

----Bebekte rahim içi gelişme geriliği riski artar.

----Doğum şekli olarak sezaryen oranı daha yüksektir, çünkü ileri yaşa ek başka risk faktörü de eklenebilir ve sezaryen sonrası gerekebilir.

Önerim ; 18 yaşın altında gebe kalmak için daha çok uzun yıllarınız olduğu için hem kendinizi hem bebeğinizi riske sokmamak için anne olmakta acele etmemeniz, güvenli korunma yöntemleriyle korunmanızdır.
35 yaş üzerinde gebelik planlarken jinekolojik muayene olmak bazı olumsuz durumların önceden tespit edilip düzeltilmesinde yararlı olur.

Annenin kronik hastalığı olması :

Anne adayında mevcut hipertansiyon, diyabet, kalp hastalığı, epilepsi, astım, immunolojik hastalıklar ….gebeliği daha riskli duruma getirir.
Kronik hastalığın vücuda verdiği zarar, hastalığın vücutta var olduğu süreyle direkt olarak ilişkilidir. Bu yüzden kronik hastalığı olan kişinin gebe kalma yaşı geciktikçe gebelik esnasında istenmeyen durumların ortaya çıkma olasılığı da artar.
Kronik hastalığı olan kadınlar gebelik planladıklarında hem olası riskler hakkında bilgi almak hem de ilaçlarının düzenlenmesi için mevcut hastalığı takip eden doktora bilgi vermelidir.

Annede varisler:

Varis, toplardamarların genişleyerek ve kıvrılarak cilt yüzeyinde belirgin hale gelmesidir. Gebelikte varisler sıklıkla bacaklarda artış gösterir, dış genital bölgede de varisler oluşabilir.
Düşük basınçlı, diz üstüne kadar varis çorapları giyilmesi bacaklarda kanın göllenmesini önleyerek, varis oluşumunu engeller, varise bağlı ağrıyı azaltır.
İleri seviye varislerde kan sulandırıcı iğneler yada damarları kasmaya  yönelik bazı ilaçlar önerilebilir.
Gebelik kanda pıhtılaşma eğilimi olan bir dönemdir. Varis olan damarlarda da kan akımı daha yavaş olduğundan burada damar içi pıhtı olma olasılığı oldukça artar. Bu nedenle bacakta özellikle tek taraflı şişkinlik , ağrı, kızarıklık olursa acilen hastaneye başvurulmalıdır.
Önerim; Çok ayakta kalmamaya çalışmak ve istirahat sırasında ayakları bir miktar yükseğe kaldırmak, varis çorabı giymek varis oluşumunu azaltır.

Annede kalp hastalığı:

Anne kaynaklı riskli durumlar arasında bizim için en çok önem gerektiren durumların başında kalp hastalıkları gelir diyebilirim. Çünkü gebelik kalbin yükünü arttıran bir süreçtir ve mevcut durumu çok ciddi hale getirebilir.
Herhangi bir kalp hastalığı olan kadın gebeliğe karar verdiğinde bunu kardiyoloji uzmanıyla paylaşmalı ve olası riskler hakkında bilgi almalıdır.
Kardiyoloji uzmanları kalp hastalıklarını gebeliğe uygunluk düzeyine göre sınıflandırmışlardır.
Gebeliği hiç tolere edemeyecek pulmoner hipertansiyon, ciddi kalp kapak darlıkları, ciddi kalp yetmezliği gibi bazı hastalıklarında kardiyoloji uzmanı gebe kalmayı uygun bulmayabilir.
Kalp ritm bozuklukları, kalp delikleri gibi bazı kalp hastalıkları ise gebelikte sorun teşkil etmeyebilir.
Kalp hastalığı varlığında hem gebelik planlarken hemde tüm gebelik boyunca kardiyoloji uzmanının da takibi gereklidir.
Önerim; kalp hastalığınız varsa gebe kalmak için kardiyoloğunuzdan izin almanızdır.

Annede anemi (Kansızlık)

Gebelikte annenin kan hacmi artar, bu nedenle daha çok kırmızı kan hücresi üretimi gereklidir. Bu kan hücreleri annenin her organına ve plasenta yoluyla bebeğe oksijen taşıyacak hücrelerdir ve üretimlerinde demire gereksinim vardır. Vücut önce mevcut demiri kullanır, depolar tükendikten sonra vücuda demir alımı yetersizse kansızlık ortaya çıkar.
Gebelikte aneminin en büyük nedeni gıdalardan yeterince demir almamaktır.

Anemi belirtileri:

Halsizlik,yorgunluk,çarpıntı, soluk görünüm, eforla hemen yorulma, nefes nefese kalma, baş dönmesi, baygınlık olarak sıralanabilir ki bunlar gebelikte zaten olan bulgulardır. Bu nedenle kan sayımı ve demir değerine bakmak gerekir.
Bazen pika dediğimiz toprak,kireç vb yeme isteği olabilir.

Tedavi:

Demir eksikliği anemisinin tedavisi demir içeren ilaçlardır.Tablet ve şuruplar dışında kas içine yada damar yolundan verilebilecek demir ilaçları da vardır. Daha ağır anemilerde kan nakli gerekir.
Demir içeren gıdaların başında sakatatlar ve et gelir. Ayrıca yeşil yapraklı sebzeler, siyah üzüm , pekmez de çok iyi demir kaynağıdır.
C vitamini demir emilimini arttırır , bu nedenle demir ilacı yada demir içeren gıdalarla birlikte alınan portakal suyu, domates suyu , salata demirin vücuda alınma oranını arttırır.
Çay, kahve kullanımı demirin vücuda geçişini azaltır o nedenle yemeklerden en az 1 saat sonra ve açık çay içilmelidir. Kalsiyum da demir emilimini azaltan bir mineraldir. Bu nedenle kalsiyum içeren ilaçlar, süt ,yoğurt ile birlikte demir içeren yiyecek yada ilaçları almamak daha doğru olacaktır.

Gebelikte hangi sorunlara yol açabilir:

Bebekle ilgili olarak ; Erken doğum riski, rahim içi gelişme geriliği ve bu nedenle  düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma riski artar
Anneyle ilgili olarak ; Doğum sonrası iyileşmede gecikme ve enfeksiyon riskinde artış olur, doğumda normal düzeyde kan kaybı olsa bile annede ciddi kansızlık belirtileri görülmesi , kan nakli gerekliliği sayılabilir.
Önerim ; gebelik boyunca kırmızı et ve balığın yanında ayran , yoğurt yerine portakal , siyah üzüm, domates suyu gibi içeceklerle salata tüketin, yemeklerden sonra en az 1-2 saat çay içmeyin ve çayı açık tüketin.

Gebelikte sigara-alkol kullanımı ;

Hamilelikte anne adayı bazen kötü alışkanlıklarından vazgeçmez.
Sigara ile vücuduna giren çok sayıda toksik madde bebeğe de geçer. Bu da gebelikte düşük, erken doğum, bebeğin haftasına göre küçük olması, düşük doğum kilosu ve küvöz ihtiyacı gibi sonuçları beraberinde getirir. Daha kötüsü anne karnında ani bebek kaybına bile yol açabilir. Organ gelişim evresinde bebekte anomalilere ( yarık damak dudak,sinir sistemi anomalileri vs ) yol açabilmektedir.
Sigara içmeye gebelikte devam etmiş anne sağlıklı bir çocuk doğurmuş olsa bile riskin geçtiğini söylenemez. Büyüdükçe bebeklik hatta çocukluk dönemindeki bazı rahatsızlıkların anne karnında içilen sigarayla bağlantısı bilinmektedir.
Bebek doğduktan sonra da hem bedenen hemde zeka gelişimi açısından yaşıtlarından geri olabilir. Çocukluk çağında otizm ve öğrenme bozukluğu, alerji, astım, obezite hatta lösemi gibi çocukluk çağı kanserleriyle ilişkisi gösterilmiştir.
Gebelikte günde 1-2 sigaraya doktorunun izin verdiğini (?) söyleyen, gebelikte sigara kullanıp sorunsuz doğum yapan tanıdıklarını örnek gösteren ,içmeden duramadığını iddia eden anne adayının tek yaptığı kendini kandırmaktır. Her ne kadar maruz kalınan miktar arttıkça bu riskler artıyorsa da az miktar kullanımda bu sorunların yaşanmayacağını kimse söyleyemez.
Alkol kullanımı ise daha sakıncalıdır.
Annenin kanındaki alkol, plasentayı aşıp bebeğin kan dolaşımına geçer fakat bebekte alkol yıkımı yapacak enzimler yoktur. Bu nedenle alkol anne vücudunuzdan atılana kadar bebek uzun süre alkole maruz kalmış olabilir.
Bu nedenle gebelikte sorun yaratmayacak bir alkol dozu yoktur. Yani sadece bir kadeh şarap almış olmak için de bu geçerlidir.
Önerim; Bebeğinizin sağlığı için sigara ve alkol konusunda kesinlikle kendinizi yada doktorunuzu  kandırmayın. Bir tane sigara yada bir kadeh alkolü masum zannetmeyin. Zararlarına rağmen kullanmaya devam ediyorsanız mutlaka doktorunuza bunu söyleyin.

Annenin bazı jinekolojik hastalıkları:

Myomla gebelik

Myom, rahimdeki iyi huylu kitlelerdir.
Myomla gebelik, myomun boyutuna , sayısına ve yerleştiği yere göre bazı riskler taşır.
Bu riskler kanama yada düşük tehditi, erken doğum tehdidi, plasenta yerleşim anomalisi, suyun erken gelmesi, bebekte su azlığı ve gelişme geriliği, plasentanın erken ayrılması, doğumdan sonra plasentanın ayrılmaması ve doğum sonu kanamaların olması gibi sorunlardır.
Bunların arasında en korkulan iki tanesi;

--- bebeğin plasentasının rahimden ayrılmasına neden olarak bebeğin anne karnında ölümüne sebep olabilmesi

--- doğumdan sonra aşırı kanamaya yol açarak anneyi hayati riske sokması sonucu rahimin alınması gerekliliğidir.

Gebelik döneminde genellikle myomların büyüme gösterdiği bilinmektedir. Bu büyüme ilk aylarda daha hızlıdır. Fakat aynı şekilde kaldığı ya da küçüldüğü de olabilir.
Gebelik sırasında myomun büyürken yeterince beslenememesi, myoma giden kan akışının azalması ‘myom dejenerasyonu ‘ dediğimiz duruma yol açar. Bu sırada anne adayında karın bölgesinde, myomun yerleştiği alanda şiddetli ağrı oluşur. Bu ağrıların azaltılması için, ağrı kesici ilaçlar, bol sıvı takviyesi ve dinlenme yeterli gelir. Beraberinde rahim kasılması da varsa rahim gevşetici ilaçlar verilir. Bu ağrı bazen erken doğuma neden olabilir.
Doğum şekli olarak vajinal doğum tercih edilebilir fakat myom doğum kanalını kapatıyorsa, bebeğin kanala yerleşmesine engel oluyorsa, bebeğin anne karnında normal olan baş aşağı pozisyonu almasına engel oluyorsa, sezaryen ile doğum gerekli hale gelebilir.
Gebelikte myomu olan anne adaylarının sezaryenle doğum yaptığında aynı operasyonda myomun çıkarılması istekleri olabilir. Fakat sezaryen sırasında myomun çıkarılması aşırı kanamaya yol açması ve kan kaybı nedeniyle rahimin alınması gerekliliğine bile sebep olabilir. Ancak bebeğin çıkarıldığı kesiye yakın myomlar , yüzeysel yada rahimin dış duvarında olan myomlar sezaryen sırasında çıkarılabilir.
Önerim; Bu olumsuz etkiler sebebiyle , kadınlar gebelik öncesi myom taraması için muayene olmalıdır.

Yumurtalık kisti ile gebelik

Gebelikte sıklıkla korpus luteum adı verilen fizyolojik kistler görürüz. Bunların görevi plasenta hormon salgılamaya başlayana kadar gebeliği destekleyen hormonlar salgılamaktır. Korpus luteum genellikle 5 cm den küçüktür ve en geç 16-18. haftada kaybolur.
Yumurtalık kistleri özellikle 5-6 cm den küçük ve içeriği sıvı olan basit kistler olduğunda gebelikte sıkıntı yaratmaları beklenmez.
Daha büyük yada içeriğinde anormal yapılar görülen kistler doğum sonrasına kadar takibe alınır.
Çok nadiren yüksek kanser şüphesi olan kistler varsa hamileliğin ikinci üç aylık döneminde opere edilebilir.
Bu kistlerin bebeğe zararı yoktur yada doğum şeklini etkilemez. Sezaryen sırasında yumurtalık kisti görülürse kist alınıp patolojiye gönderilebilir.

Rahim ağzı hastalıklarında gebelik

Rahim ağzında yara olması gebelikte genellikle sıkıntıya yol açmaz, akıntının normalden fazla olması, sık vajinal enfeksiyon, ilişki sonrasında lekelenme gibi belirtiler verebilir. Rahim ağzı kanser taraması için gebelikte de smear alınabilir. Bebeğe zararı yoktur yada doğum şeklini etkilemez.
Rahim ağzından alınan smearda anormal hücreler olması durumda ise mümkün olduğunca gebelikte sadece takip edilip tedavi doğum sonrasına ertelenir. Bebeğe zararı yoktur yada doğum şeklini etkilemez.
Önerim; gebe kalmadan önce jinekolojik muayenede smear alınmasıdır.

Kronik vajinitte gebelik

Vajinal enfeksiyonlar su kesesinin erken açılması ve erken doğum tehdidine yol açabileceği için gebelik sırasında mutlaka vajene lokal uygulanan fitil (ovul) , krem gibi ilaçlar ile tedavi edilmelidir.
Gerekirse vajinal muayene yapılarak akıntının rengi ve kokusuna göre tedavi planlanır, gerekli durumlarda vajinal kültür alınır.
Gebelikte vajinal mantar enfeksiyonu sık karşımıza çıkar , beyaz peynir gibi partiküllü bir akıntı ve kaşıntı vardır.( Bu konuda daha detaylı bilgiye vajinit konusunda ulaşabilirsiniz.)
Önerim; gebelikte doğal kabul ettiğimiz şeffaf akıntınızın rengi , miktarı, kokusu farklılaştıysa yada kaşıntı yanma söz konusuysa doktorunuza bunu iletip tedavi almanızdır, çünkü enfeksiyona bağlı su kesesi açıldıktan sonra bunun dönüşü yoktur sonuçları çok kötü olabilmektedir.

Vajinismusta gebelik

Vajinismusu olan bir kadın gebe kalmayı başardığında doğum şeklinin sezaryen olması daha doğru olabilir çünkü vajinal doğumda yaşayacağı olumsuz durumlar korkularını arttırabilir.
Kendisi vajinal doğum yapmakta istekliyse bunun korkularını aşmasında faydalı olacağını düşünüyorsa yapabilir, epidural anestezi altında ağrısının hafifletilmesiyle doğum yapması doğru olur.

Genital siğiller ile gebelik

Siğil HPV ( Human papilloma virüs) adlı virüsün yol açtığı, genital bölgede ciltten kabarık yada karnıbahar benzeri lezyonlardır.
Anne adayında gebelik sırasında siğil oluşursa HPV virüsünün bebeğe bulaşmaması gerekir. Virüsün anne karnındaki bebeğe geçtiği gösterilememiştir. Fakat doğum sırasında su kesesi açıldıktan sonra geçiş riski vardır. Doğum zamanı geldiğinde annenin genital bölgede siğilleri varsa vajinal doğum yapması tavsiye edilmez. Çünkü bebeğin doğum kanalından geçişi sırasında virüs bebeğe geçebilir.
Virüs bebeğe geçerse bebeğin solunum yollarına yerleşir ve ölümcül olabilecek gırtlakta kitleler ve kansere yol açabilir.
Doğum sırasında dış genital bölge ve vajende görülebilen siğil yoksa vajinal doğum düşünülebilir.
Bebeğin doğum yolunda gözle görülür siğil varsa sezaryen gerekir.
Sezaryen sırasında da bebeğe bulaşabileceğini savunanlar olsa da bu oran vajinal doğuma göre oldukça düşük bir orandır.

Genital herpes (uçuk) ile gebelik

Herpes yani bilinen adıyla uçuk HSV tip 2 ( Herpes simpleks virüsü ) adlı virüsün yol açtığı dış genital bölgede ağrılı, kızarık, içi su dolu baloncuk şeklinde ( dudaktaki uçuğa benzer) lezyonlara yol açar.
Annedeki HSV virüsünün doğum başlamadan önce , bebeğin su kesesi kapalı iken bebeğe geçtiği gösterilememiştir. Bebeğe geçiş vajinal doğum sırasında bebeğin doğum kanalından geçişi sırasında olur.
HSV virüsü bebeğe geçerese cilt, göz hatta beynine yerleşerek ölümcül enfeksiyonlara yol açabilir.
Bu nedenle doğum sırasında genital bölgede uçuklar varsa doğum şekli olarak sezaryen tercih edilir.

BEBEĞE BAĞLI RİSKLER

Bebekte anomali varlığı

Tüm gebeliklerde yaklaşık %3 oranında bebek anomalisi tespit edilir.
Anomali taraması gebeliğin 18-22. haftalarında yapılır. ( Bu konuda detaylı bilgiye  gebelik takibi konusu altında  gebelikte yapılan testler başlığında ulaşabilirsiniz)
Bu tarama ile bebekteki önemli doğumsal deformitelerin ortalama %75-80 i yakalanabilir.
Bazı büyük deformitelerin anlaşılması 18. haftadan önce de olabilir. 10- 11. haftadan itibaren bakılan ultrasonda büyük anomaliler yakalanabilir.
Hayatla bağdaşmayacağı yada doğunca bebekte ciddi sekellerin olabileceği anomaliler için  üniversitelerdeki perinatoloji uzmanlarından oluşan heyet kararıyla aileye gebelik sonlandırılması seçeneği
Anomali tespit edilen bebekler daha yakından takip edilir çünkü bu gebeliklerde suyun azalması yada artması, erken doğum, rahim içi gelişme geriliği gibi problemler ve anne karnında ani bebek ölümü görülebilir.
Doğum şekli bebekteki anomaliye göre vajinal doğum yada sezaryen olabilir.
Önerim ; 18-22 haftalar arasında detaylı ultrason ihmal edilmemelidir.

GEBELİĞE BAĞLI RİSKLER

Düşük tehdidi:

Gebeliğin 20. haftasından önce olan kanamaları “düşük tehdidi” ; gebelik kayıplarını da “düşük” olarak tanımlıyoruz.
Düşük tehdidinde kanama olsa da ultrasonda bebeğin kesesi normal yerinde görülür, bebeğin kalp atışları vardır.
Düşükde kanama ve ağrı ile birlikte bebeğin kesesi rahim içindeki yerinden oynamış hatta tamamen düşmüş olabilir , kalp atışları ise genellikle yoktur.
Vajinal kanamanın rengi parlak kırmızıysa, miktarı fazla ise , beraberinde kasık ağrısı da varsa gebeliğin bir düşük ile sonuçlanması olasılığı daha yüksektir. Az miktar yada kahverengi kanamalar daha masum kabul edilir.
haftanın yada 500 gr altındaki bir bebeğin dışarıda yaşam şansı olmadığı için düşük tehdidi tedavisinde bebek için yapılabilecek fazla birşey yoktur. Yapılabilecek en uygun davranış aktivite kısıtlamasıdır. Kanamanın şiddetine göre aktivite kısıtlamasının derecesi de değişir. Bol sıvı alımı, gerekirse ağrı kesici önerilir. Doğal progesteron hormonu içeren ilaçlar vajinal yada kas içine iğne olarak uygulanabilir fakat bu ilaçların etkinliği tartışmalı olduğu için her hekim kullanmayı tercih etmeyebilir.

Rahim ağzı yetmezliği:

Rahim ağzı rahimin kapısı olarak görevlidir. Bu kapı gebelik süresince kapalı kalarak bebeğin vaktinden önce çıkmasına engel olur. Doğum zamanı geldiğinde kasılmalar ile yavaş yavaş açılarak bebeğin çıkışına izin verir.
Gebelik süresince rahim,  içerisindeki bebekle beraber büyümeye  devam ettikçe rahim ağzı sert , kapalı ve uzun olmalıdır. Eğer rahim ağzı kasları zayıfsa , bebek ağırlaştıkça bu formunu koruyamaz, bebeği taşıyamaz ve açılmaya, yumuşamaya , kısalmaya başlar.

Nasıl anlaşılır?

Bu açılma genellikle şiddetli bir ağrı yada kanama ile kendini göstermez.
Anlaşılması aniden su gelmesi, hafif bir kanama yada hafif bir ağrıyla bulgu verdiğinde bakılan ultrason da açıklığın tespit edilmesiyle ve maalesef bazen de farkedilmeden bebeğin düşürülmesinden sonra olabilir.
Vajinal ultrason ile rahim ağzı uzunluğunun ölçümü, bu riski taşıyan anne adaylarının bir kısmınının önceden anlaşılmasında oldukça faydalı olur.
Bu ölçüm genellikle bebeğin biraz büyüyüp ağırlaşması için 16-20. haftalar arasında yapılır.
Ölçüm için vajinal yoldan yada karından bakılan ultrason kullanılabilir . Vajinal ultrason çok daha net ve doğru bilgi verdiği için öncelikle tercih edilir.
Bu ölçümlerde rahim ağzı uzunluğunun 25 mm altında ölçülmesi yetmezlik işaretidir.

Tedavisi nasıldır?

Bu durumda tedavide yatak istirahati yanında progesteron içeren ilaçlar kullanılır  yada rahim ağzı dikişi atılabilir. (Serklaj operasyonu)
Tedavi için gebelik haftası ve rahim ağzının kaç mm olduğu göz önüne alınarak ilaç yada operasyon tercih edilir.
Daha önce bu şekilde farkedilmeden gebelik kaybı hikayesi olan anne adaylarında; gebelik 13- 14. haftaya geldiğinde önlem olarak rahim ağzına dikiş konulur.
Önerim ; ilk gebeliklerde 16-20. Haftalar arasında vajinal ultrasonun her gebeye yapılmasıdır. Böylece rahim ağzı uzunluğu ölçümüyle ÇOĞU rahim ağzı yetmezliği yada erken doğum riski durumu tespit edilebilir. Vajinal ultrason ile değerlendirme daha net yapılabilir ve bebeğe yada anneye hiçbir zararı yoktur, acısız bir işlemdir.

Rahim içi gelişme geriliği:

Bebeğin anne karnında ultrasonda gebelik haftasına göre küçük ölçülmesidir. Bu durum anne babanın fiziksel özellikleri nedeniyle ‘ yapısal’ olarak minyon bir bebek olması dışında bebeğin plasentadan beslenmesinde sorun olduğu anlamına da gelebilir.
Yapısal olarak bir bebeğin küçük olması sorun teşkil etmez , çünkü bu bebekler anne karnında haftasına göre küçük de olsalar büyümeleri devam eder , gününü doldurup doğduğunda çok kilolu olmazlar ama sağlıklıdırlar.
Plasentanın bebeği beslemediği durumlar bizim için daha önemlidir çünkü anne karnında bebeğin kaybedilmesine kadar gidebilecek kötü sonuçları olabilir

Riskler nelerdir?

Plasenta yetmezliğinde bebeklerin anne karnında kilo alımı ya çok yavaştır yada durur, bebeğin suyu azalır, doppler ultrasonda kordondan bebeğe giden damarlarda direnç artışı yani kan akımında azalma olduğu tespit edilir. Bu bebekler gelişme geriliğinin şiddetine göre erken doğurtulmak zorunda kalınabilir ve yenidoğan döneminde bazı sıkıntılar olabilir.

Kimlerde daha çok görülür?

Plasentanın bebeği beslemediği anne adaylarında, diyabet, hipertansiyon, kronik hastalıklar, sigara kullanımı, bazı ilaçların kullanımı gibi risk faktörleri olabilir.

Bebeğin suyunun azalması ve artması (Oligohidramnios/ Polihidramnios):

Bebeğin suyu dediğimiz içerisinde bulunduğu amniyon sıvısıdır.

Amnion sıvısı ne işe yarar?

Bebeğin gelişimine yardımcı olur. Örneğin  bebeğin suyu yutması sindirim yolları gelişimine, suyun içine idrarını yapması da boşaltım sistemi gelişimine katkı sağlar.
Bebeğe hareket kolaylığı sağlayarak kemik ve kas gelişimine katkı sağlar.
Bebeği besler, bebeğe oksijen taşıyan kordonun sıkışmasını önler
Bebeği darbe, travma ve enfeksiyonlardan korur.
İçerideki ısının sabit olmasını sağlar.
Amniyon sıvısında azalma olması Oligohidramnios , normalden fazla olması Polihidramnios olarak tanımlanır.
Bu suyun miktarı ultrasonda yapılan ölçümlerle hesaplanır.

Polihidramnios hakkında:

Polihidramniosa yol açan durumların başında gebelik diyabeti gelir. Özellikle diyetine yada alıyorsa şeker ilacına, insülinine dikkat etmeyen kontrolsüz diyabetlerde karşımıza çıkar.
Polihidramniosa yol açan diğer durumlar arasında

----- Bebeğin suyu yutmasını önleyen anomaliler ( mide- barsak sistemi anomalileri, yarık damak-dudak anomalisi gibi) ,

-----Bebekte kromozomal anomaliler ( Down sendromu gibi) ,

-----Kan uyuşmazlığından bebeğin etkilenmesi sayılabilir.

Polihidramnios tespit edildiğinde gebelik diyabeti araştırılır bebeğin anomali taraması yapılır.
Polihidramnios varlığı vajinal doğuma engel değildir fakat doğum sırasında su kesesi açıldığında kordon sarkması, bebeğin eşinin rahimden erken ayrılması, bebeğin kalp atışlarının bozulma riskleri olduğu ve doğum sonu rahimin gevşemesine bağlı kanamanın normalden daha sık görüldüğü unutulmamalıdır.

Oligohidramnios hakkında:

Oligohidramnios a yol açan durumlar;

----Plesantanın görevini yerine getirememesi bebeğe yeterince kan taşıyamaması söz konusu olabilir.

----Bebeğin özellikle böbrekte idrar yollarını ilgilendiren anomalisi varlığında idrar üretimi azalacağından suyu da azalır.

---Su kesesi  açılmış ve suyu geliyor olabilir. Özellikle günü henüz dolmamış anne adayları bunu vajınal akıntıyla karıştırabilirler. Su kesesi açıldığında sadece bebeğin suyu azalmakla kalmayacak bebek ve annenin enfeksiyon riski söz konusu olacaktır. Bu nedenle çamaşırında sık ıslanma hisseden gebeler doktora bilgi vermelidir.

Oligohidramnios tespit edince yaklaşımı belirleyecek faktör gebelik haftası ve su azlığının şiddeti olacaktır.
Erken haftalarda gelişen oligohidramniosda bebeğin anomali taraması yapılır.
Daha ileri haftalarda yakın ultrason, NST, doppler ultrason takibine alarak mümkün olduğu kadar bebeğin anne karnında kalmasına çalışılır.
Bu sırada anne adayından bol su tüketmesini, tansiyon takibi yapmasını, istirahat etmesini ve gün içinde bebek hareketlerini saymasını isteriz.
Fakat bebeğin suyu ileri derecede azalmışsa yada bitmişse, NST yada doppler ultrasonda bebeğin streste olduğu görülürse doğum planlamak gerekir.
Doğum şekli olarak vajinal doğum tercih edilebilir fakat rahim kasılmaları başladığında su azlığı nedeniyle kordonu basıya uğrayabilir ve bebeğin kalp atışları düşebilir. Bu nedenle sezaryen kararı almak gerekebilir.

Gebelikte Kanama:

Gebelikte kanama anne adaylarını korkutan bir durum olmasına karşın her zaman tehlikeli değildir .
Kanamanın kaçıncı haftada olduğu, rengi, miktarı, parçalı pıhtılı olması, beraberinde kasık ağrısı varlığı bizim için önemlidir.

Kanama neden olur?

Gebeliğin çok erken dönemlerinde rahime yerleşen sağlıksız bir gebeliğin yada dış gebeliğin belirtisi olabilir.
Gebeliğin ilk 12 haftasında, vajinal kanama ya da lekelenme sık görülür. Bunu düşük yada düşük tehdidi olarak algılarız (Bu konuda detaylı bilgiye ‘düşük hakkında’ yazımdan ulaşabilirsiniz )
Daha ileri haftalarda plasentanın yerleşimi yada rahime yapılmasıyla ilgili anormal durumlar araştırılır. Plasenta ile ilgili bu durumların en sık görülenleri plasenta previa ve plasenta dekolmanıdır ( yazının devamında özetlenmiştir) .
Erken doğum riskinin , rahim ağzında açılmanın habercisi olabilir.
Cinsel ilişki sonrası kanama her gebelik haftasında olabilir ,bu durumda bir süre ilişki yasağı gerekebilir.
Rahim ağzında erozyon , yara, enfeksiyon, polip, kitle gibi gebelikle ilgili olmayan durumlarda kanama olabilir.
Kanama günü dolmuş gebelerde doğum başlama belirtisi olabilir. Özellikle sümüksü bir akıntıyla birlikte oluyorsa buna nişan gelmesi diyoruz.
Bazı durumlarda sebep bulamayız, tüm gebeliği boyunca sebebi bulunamayan kanaması olup sağlıklı bebek doğurmak da olasıdır.
Gebelikte her tür kanamada hastaneye başvurmak gerekir. Kanama bildiğimiz herhangi bir sebebe bağlı olmasa bile annenin gözetim altında tutulması, kanama miktarının takibi, bebeğin ultrasonda değerlendirilmesi, kalp atışlarının takip edilmesi için hastaneye yatış gerekebilir.
Özellikle kan uyuşmazlığı olan gebeliklerde kanama sonrası 72 saatte koruyucu iğne yapılması çok önemlidir.

Plasenta ile ilgili kanama sebepleri:

Plasenta previa :

Plasentanın rahim ağzını kapatacak şekilde yerleşmesi ve doğum kanalını kısmi yada tam olarak kapatmasıdır ( bebeğin eşinin önde olması olarak bilinir).
Bebek ve özellikle de anne için oldukça Anne için gebelik yada sezaryen  sırasında kontrol edilmeyecek kadar kanama ve şok riski vardır. Çok miktarda kan transfüzyonu hatta rahimin alınması gerekebilir. Bebek içinse prematürite, rahim içi gelişme geriliği, kansızlık gibi riskler söz konusudur,
Gebeliğin 20. haftasından sonra ağrısız vajinal kanama tipik belirtisidir.
Plasenta previa tanısı koymak için ultrason yeterlidir fakat dikkat edilmesi gereken nokta tanının 20. haftadan sonra konulmasıdır. Çünkü daha erken haftalarda plasentanın rahim ağzında olması doğaldır. Gebelik haftası ilerleyip rahim büyüdükçe plasentanın yukarı yükselip rahim ağzından uzaklaştığı görülür,
Plasenta previa varlığında kanamayı başlatabileceğinden alttan vajinal muayene yapılması önerilmez, anne adayına aşırı fiziksel aktivitelerden ve cinsel ilişkiden kaçınması söylenir.
Doğum şekli kesinlikle sezaryendir.
Sezaryene girerken özellikle “plasenta akreata” riskini de göz önüne alarak birkaç ünite kan hazırlatılması son derece önemlidir.

Plasenta akreata:

Plasentanın rahim duvarına yapışık olmasıdır.
Bu durumda doğum sonrasında plasentanın rahim duvarından ayrılmaması sonucu aşırı kanama , rahimin alınmasına kadar gidebiir.

Plasenta dekolmanı:

Gebelik sırasında plasentanın rahime yapıştığı yerden ayrılmasıdır. Bu sırada ağrı, rahimde sertleşme ile birlikte vajinal kanama olur. Bu ayrılma bebek ile anne arasındaki bağlantının kopması anlamına gelir ki çok önemli bir durumdur. Farkedildiğinde çok acil sezaryen ile doğurtulmadığı takdirde bebek kaybedilebilir.

Kan Uyuşmazlığı

Kırmızı kan hücrelerimizde Rh adlı proteinin bulunması kan grubumuzun Rh + , bulunmaması Rh - olduğu anlamına gelir.
Rh - bir anne ile Rh + bir baba arasında kan uyuşmazlığı vardır. Bu durumda anne karnındaki bebek Rh - yada Rh + olabilir.

Kan uyuşmazlığı hangi durumlarda bebeği etkiler?

Bebek Rh - ise anne ile aynı olduğu için sorun olmaz.
Fakat bebek Rh + ise , anne (Rh - olduğu için) , vücuduna yabancı olan bu proteine karşı reaksiyon verebilir, bu reaksiyon antikor oluşturarak  bebeğin kırmızı kan hücrelerini yok etmeye çalışmasıdır.
Bu durumda anne karnında bebekte kansızlık olur bunun da kalp yetmezliği, tüm vücudunda sıvı birikimi ve ölüme kadar giden sonuçları olabilir.
Bu tabloya ‘etkilenmiş  Rh uygunsuzluğu ‘ diyoruz.
Bu reaksiyonun olması için anne ile bebeğin kanının karşılaşması gerekir. Bu karşılaşma çok nadir durumlarda olur. Bu nedenle her Rh- annenin Rh + bebeği olduğunda bu etkileşimin olması söz konusu değildir!

Bebekle anne arasında kan geçişinin olabileceği durumlar:

Gebelikte vajinal kanama durumu, düşük yada kürtaj sırasında, doğum sırasında, amniyosentez , koryon villüs biopsisi gibi işlemler yapıldığında olabilir.
Bu durumlarda bebeği korumak için anneye bir immunoglobulin iğnesi ( koruyucu iğne) yapılır, böylece bebekle anne arasında kan alışverişi olsa da anne reaksiyon vermez.
Kan grubu Rh - bir anne doğum yaptığında bebeğin kan grubuna bakarız. Bebek Rh + ise anneye bu koruyucu iğneyi yaparız . Amaç doğum sırasında bebekten anneye geçen kan olmuşsa annenin reaksiyon vermesini önlemek böylece bir sonraki gebeliğindeki bebeğini korumaktır.
Bebek, Rh - doğarsa bu iğneye gerek yoktur.
Rh uygunsuzluğu genellikle ilk gebeliklerde sorun olmaz çünkü anne ilk kez bu yabancı proteınle karşılaşmıştır fakat daha önce doğum , düşük, kürtaj geçirmiş ilk gebeliği olmayan anne adaylarının kanında Rh proteinine karşı geliştirilmiş antikorlar mevcut olabilir. Bu kişilerin sonraki gebeliklerde etkilenmiş Rh uygunsuzluğu olma olasılığı daha yüksektir. Bu durumdan korumak için bebeğin kanıyla annenin kanının karşılaşma ihtimali olan durumlardan ( gebelikte kanama, doğum, düşük, kürtaj , dış gebelik gibi)  hemen sonra anneye koruyucu iğne  uygulanır ve anne vücudu sanki hiç Rh proteiniyle karşılamamış gibi davranır, antikor üretmez.

Kan uyuşmazlığı varsa gebelik sırasında ne yapılır?

Rh uygunsuzluğu olan gebelerde bebeğin etkilenip etkilenmediğini anlamak için gebeliğin 28. haftasında indirect coombs testi adlı kan testini yaparak anne kanında antikor oluşup oluşmadığına bakılır. Bu test negatif ise antikor oluşmamıştır ve koruyucu iğne yaparak anneyi doğum sırasında bebekle olacak kan alışverişinden koruruz. Indirect coombs testi pozitif ise annede zaten antikor var demektir ve koruyucu iğne yapmaya gerek yoktur. Bu durumda pozitiflik düzeyine göre bebeği yakın takibe alırız.
Bazı hekimler , 28. gebelik haftasında koruyucu iğneyi yaptırır, doğumdan sonra da bebek Rh + ise ikinci bir doz yapılır. Ancak bazı hekimler özellikle ilk gebeliklerde 28. haftada iğneye gerek duymaz ve sadece doğumdan sonra yapmayı tercih edebilirler. Her iki uygulama da yanlış değildir.
Günümüzde anne karnında bebeğin kan grubu tespiti mümkün olup, bebek kan grubu bakılarak hamilelik döneminde iğneye gerek olup olmadığı netleştirilebilir.
Önerim ; kan uyuşmazlığınız varsa gebelikte kanama olduğunda en kısa sürede koruyucu iğne yapılması için hastaneye başvurmanızdır.

Su kesesinin erken açılması

Günü dolmadan yani 37 . haftadan önce su gelmesi erken su kesesi yırtılması yani su gelmesidir .
Su kesesi dediğimiz amniyon zarı bebeği mikroplardan ve dış ortamdan koruyan dayanıklı bir zardır.  Normalde doğum sırasında kasılmaların etkisiyle açılması beklenir.
Gelen sıvı miktarı sızıntı şeklinde damla damla olabileceği gibi aniden fazla miktarda boşalabilir. Sıvı açık  sarı - beyaz renkli ve kokusuzdur . Sıvı gelmesi sürekli olabileceği gibi belli bir süre sonra durabilir. Sıvı gelmesine ağrının eşlik etmesi doğum başladığının habercisidir.

Neden su kesesi erken açılır?

Vaktinden önce su kesesinin açılmasında en önemli etken vajina ve rahim ağzında var olan enfeksiyonlardır . Bu enfeksiyonlar zarı zayıflatır ve zar açılır.Gebelikte vajinal enfeksiyon tespit edilirse mutlaka uygun vajinal ovul ( fitil) tedavisiyle düzeltilmeli , gerekirse vajen kültürü alınmalıdır.
İkinci bir etken ise amnion zarı üzerine taşıyabileceğinden daha fazla yük binmesidir. İkiz gebelik , polihidramnios (amnion sıvısının artması) gibi durumlarda zar artan yükü taşıyamayarak açılabilir.

Su kesesi açılmasının riskleri nelerdir?

Bebeği mikroplardan koruyan zarlar açıldığı için rahimin içi ve bebek dış ortama açılmıştır. Buna amniyon sıvısı  içerisine mikropların üremesi ve zarlarının iltihabı anlamına gelen koriyoamniyonit denir. Bu enfeksiyon hem bebeği hem anneyi etkiler.
Diğer riskler bebeğin suyunun azalması yada tamamen bitmesi sonucu sıkıntıya girmesi   ve rahim kasılmalarının yani doğumun erken başlamasıdır.

Gebelik haftasına göre tedavi ve takipte ne yapılır?

Su gelişi 37. haftadan sonra doğaldır, doğum başlama belirtisidir.
34-37 hafta arasında genellikle kısa bir süre sonra aynı şekilde doğum planlanır.
24-34 hafta arasında su gelişi olmuşsa anne hastaneye yatırılıp yakın takiple bebeğin anne karnında geçireceği zaman uzatılmaya çalışılır.
Anneye enfeksiyondan korumak için damar yoluyla antibiyotik başlanır, bebeğin ultrason ile suyu ve NST ile kalp atışları yakın takip edilir ve bebeğin akciğer gelişimini hızlandıran iğneler yapılır. Yapılan muayenede yada  testlerde annede enfeksiyon geliştiği yada bebeğin suyunun çok azaldığı, tamamen bittiği görülürse doğum gerçekleştirilir.
Anneyi enfeksiyondan korumak çok önemlidir çünkü su gelişi fark edilmez yada antibiyotik tedavisine rağmen annede enfeksiyon ilerlerse hem anne hem bebek için hayati sonuçları olabilir.
Bebeğin yaşam sınırının altında olduğu 22-24 hafta altı gebeliklerde su kesesi açıldıktan sonra bebeğin  yaşam sınırına gelecek kadar büyüyüp sağlıklı doğma olasılığı çok zayıftır. Bu durumda gebelik sonlandırılması gerekebilir.
Tedavi ve takip için verilecek olan kararda gebelik haftası, annede enfeksiyon belirtilerinin başlayıp başlamadığı, bebeğin ne kadar suyunun kaldığı çok önemlidir.
Önerim ; Tüm bunların sonucunda gebelik sırasında doğal vajinal akıntıdan farklı sarı yeşil renkli, kötü kokulu akıntı, kaşıntı, yanma varsa mutlaka tedavi edilmelidir.

Erken doğum tehditi

Doğumun 37. haftadan önce başlamasıdır. Bizim için bebeğin gününün dolması 37. haftalık olması demektir. Artık bebek akciğerleri de dahil olmak üzere her açıdan dış dünyaya uyum sağlayabilecek kadar gelişmiştir.
35-37 hafta arası doğumları ciddi prematürite riskleri taşımaz, bebek direk anne yanına da verilebilir, bebeğin uyumunu kolaylaştırmak için kısa süreli küvöz bakımı da gerekebilir.
haftadan önce bebeklerin akciğer gelişimi yetersizdir, doğumu halinde çoğunlukla yeni doğan yoğun bakım ünitesine alınırlar.

Kimlerde erken doğum riski yüksektir?

Daha önce de erken doğum yapmış olanlar, ikiz gebeliği olanlar, rahim ağzı kısalığı olanlar, gebelikte kanamaları olanlar, myomla gebe kalmış olanlar, daha önce rahim ağzından operasyon geçirmiş olanlar sayılabilir.

Erken doğum belirtileri nelerdir?

Kasık ağrısı, baskı hissi, karında sertleşme, karında bir tarafa doğru toplanma gibi doğum işaretlerinin giderek artması, sıklaşması , istirahatle geçmemesi yada kanama, su gelmesi şeklinde olabilir ki bu durumlar hemen hastaneye başvurmayı gerektirir.

Tedavide ne yapılır?

Yapılan muayenede kasılmaların şiddeti ve sıklığı, rahim ağzı uzunluğu yada rahim ağzında açılma , yumuşama olup olmadığı , bebeğin kalp atışları değerlendirilir ,yatış yapılarak doğum durdurmaya yönelik tedavi başlanır.
Tedavide kasılmaları durduran ilaçlar başlanır, bebeğin akciğer gelişimi için kortizol iğneleri yapılır ve çoğunlukla doğum durdurulur.
Kuvvetli ve düzenli kasılmalar varsa, rahim ağzında açılma başlamışsa, su gelişi varsa doğumun gerçekleşmesi önlenemeyebilir. Bu durumda hastanın doğumu, yenidoğan yoğun bakım ünitesi olan bir hastanede olmalıdır.

Gebelik kolestazı:

Gebeliğe bağlı hormonel, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu annenin karaciğerindeki safra asit metabolizmasının bozulması sonucu anne vücudunda aşırı safra asidi birikmesidir.

Nasıl kendini gösterir?

Anne kanında artan safra asidi nedeniyle şiddetli bir kaşıntı olur.Bu kaşıntı, sıklıkla avuç içi ve ayak tabanı üzerindedir ve geceleri şiddetlenir. Ciltte gözle görülür bir döküntü yoktur.
Bunun dışında uykusuzluk, halsizlik, iştahsızlık, mide ağrısı şikayetleri olur, nadiren ciltte sarılık olur.
Genellikle gebeliğin 30. haftasından sonra çıkar ve doğumdan sonra birkaç gün içinde düzelir.

Bebek için riskli midir?

Anne kanında artan safra asitlerinin plasenta ile bebeğe geçmesi bebekte bazı risklere yol açar. Bunlar bebeğin erken doğum riski, strese girmesi sonucu kalp atışlarının bozulması riski ve en önemlisi bebeğin anne karnında ölüm riskidir.
Bu nedenle gebelik kolestazı tanısıyla takip edilen gebeliklerde bebek haftada bir hatta gerekirse haftada iki -üç kez NST, ultrason ve en önemlisi bebeğe giden kan akımına bakılan doppler ultrason ile değerlendirilir.
Bu hastalık her ne kadar annenin konforunu çok bozsa da anne için hayati riski yoktur fakat bebek açısından çok riskli olabilir.

Tanı ve tedavisi nasıldır?

Anne kanından bakılan “ açlık safra asit düzeyinin” yüksek bulunmasıyla tanı konulur. Aynı zamanda karaciğer fonksiyonlarını gösteren testler de yükselme olur (AST, ALT,GGT gibi)
Tedavide ursodeoksikolik asit içeren tabletler ile safra asit düzeyi düşürülür.

Kimlerde daha sık görülür?

İleri yaş anneler ,daha önce doğum yapmış anneler, ailede kolestaz öyküsü olanlar daha risklidir. En büyük risk daha önceki gebelikte kolestaz tanısı almış olmaktır çünkü takip eden gebeliklerde, %45-70 oranında tekrarlar.

Doğum nasıl olur?

Doğum şekli olarak vajinal doğum yada sezaryen tercih edilebilir. Doğum konusunda en önemli nokta en geç 37-38. gebelik  haftasında doğumun gerçekleştirilmesidir. Daha ileri haftalarda bebek kaybı riski artmaktadır.
Önerim; gebelikte vücutta kaşıntı şikayetiniz olduğunda bunu doktorunuzla paylaşmanız ve karaciğer fonksiyon testleri yaptırmanızdır.

İkiz gebelik

Günümüzde yardımcı üreme tekniklerinin daha çok kullanılmasıyla ikiz gebelik oranı giderek artmaktadır.
İkiz gebelikler, tek yumurta ve çift yumurta ikizleri olarak ayrılabilir.
Çift yumurta ikizi iki ayrı yumurta ile iki ayrı spermin döllenmesi sonucu olur.
Burda birbirinden tamamen farklı iki bebeğin bir arada büyümesi söz konusu olduğu için bu iki bebek birbirine iki kardeş kadar benzer, farklı cinsiyetlerde de olabilirler.
Tek yumurta ikizleri ise bir yumurta ile bir spermin döllenmesi ve sonradan ikiye ayrılması ile iki bebek oluşturması sonucu oluşurlar. Bu ikizler birbirine çok benzer ve aynı cinsiyette olurlar.
Bunun ayrımı gebeliğin ilk haftalarında yapılan ultrasonla yapılabilir. Ultrasonda iki kese ve ikisinin de içerisinde birer embriyo varsa çift yumurta ikizidir. Tek kese içerisinde iki embriyo olması tek yumurta ikizidir.
İkiz gebeliklerde iki ayrı kese yada tek kese olması yanında bebekleri besleyen plasentanın da tek yada çift oluşu önemlidir.

İkiz gebeliklerin takibi nasıldır?

Tekil gebeliklerden daha yakın takip yapılır. Farklı olarak ikili, üçlü, dörtlü test gibi tarama testleri ikiz gebeliklerde yapılmaz. Sadece bebeklerin ense kalınlığı ölçülür ve serbest fetal DNA testi yapılabilir. Detaylı ultrason ve şeker yükleme testi aynı şekilde yapılır.
Erken doğum ve düşük riski nedeni ile bu gebelerde fiziksel aktivite kısıtlaması gerekebilir.
İkiz gebeliği olanlarda kanuni doğum öncesi izin 10 haftadır. 30. gebelik haftasından sonra dilerse çalışmayabilir.

İkiz gebeliği bekleyen riskler nelerdir?

Risklerin en başında erken doğum riski gelir, ikizlerin yaklaşık yarısı gününden önce doğar.
Bebeklerden birisinde yada ikisinde de rahim içi gelişme geriliği, amniyon suyunun fazla yada az olması, doğuştan anomali riski daha yüksektir.
Annede ise gebelik bulantı kusması, gebelik tansiyonu , gebelik diyabeti gibi ek problemler daha sık karşımıza çıkar. Rahimin fazla gerilmesi nedeni ile doğum sonrasında rahimin gevşemesi ve kanama riskleri daha fazladır.
İkiz gebeliklerde karşılaşabileceğimiz bir problemde iki bebek arasında büyüme farklılığı olmasıdır. Sebebi anormal plasental damarlanma nedeni ile bir bebekten diğerine kan akışıdır. Kan akışı fazla olan bebek daha iri, suyu daha fazla ve daha kanlı iken diğeri daha zayıf, suyu azalmış ve kansız kalmış olabilir. Nadir görülen bu tabloya ‘ikizden ikize geçiş sendromu’ denir ve oldukça riskli bir durumdur.
İkizler arası büyüme farklılığı belli bir seviyeye kadar normaldir . Farkın giderek artması risk oluşturur.

İkizlerin doğumu ne zaman ve nasıl olur?

İkizlerin 36. hafta da günü dolmuş kabul edilir. Planlı sezaryen için 38 haftaya kadar
İkiz gebeliklerde doğum şekli olarak öncelikle sezaryen tercih edilir. Bebeklerin geliş pozisyonları uygunsa ( ikiside baş geliş ise yada ilki baş ikincisi makat geliş ise ) vajinal doğum düşünülebilir.